22 Kasım 2013 Cuma

Grönland (4 gün)

Reykjavik'teki etkileyici gezimden sonra İzlanda'ya uçakla üç saatlik mesafede olan Grönland sıradaki durağımızdı. Uçak seyahatimiz pırpırla oldu. Çok yüksekten uçmadığı için bir sürü buz dağını görmüş olduk. Yukarıdan hepsi beraber çok güzel gözüküyordu.

Buradaki havaalanı hayatımda gördüğüm en küçük havaalanı. Pist bile yok, uçak toprağa iniyor. Bavullar traktörün içinde geliyor. Daha havaalanından bu gezinin çok daha ilginç olacağını anladım.
Buradan kalacağımız 800 kişilik köye gitmek için helikopteri kullandık. Tabiki bu da çok değişik bir deneyim oldu.

Köy bir dağlık alanda kurulmuş. Bu yüzden heryer yokuş, bu da köyü gezmemiz için biraz zor oluyor. Köy o kadar küçük ki gezilecek bir yer yok zaten. Otelimiz bu köyün en tepesinde ve tek otel bizimki. Otelin içine girdiğimiz an Grönland'da yaşayanların yaşam tarzı hakkında birkaç obje gördüm. Fok kürküyle kaplı koltuklar, duvarda asılmış kutup ayı postları ve kutup ayısının midesinden yapılmış müzik aletleri...

Otele yerleşikten sonra köyü keşfetmeye çıktık. Rehberimiz, binalardaki her rengin bir anlamı olduğunu söyledi. Örneğin; kırmızı binalar market,hediyelik eşyacılar , sarılar ise hastane...
Binaların hepsi birbirine çok benziyor. Bunlar prefabrike evler ve çatıları dik. Çatılarının dik olmasının nedeni bütün kış kar altında kaldıkları için karı uzaklaştırma yöntemi olarak kullanmalarıdır.

Köyde tek bir market var ve bu da deniz donduğunda altı ay malzemesiz kalıyor.










Grönland'a gelip de tekneyle balina ve buz dağı turu yapmadan olmazdı. Küçücük bir tekneyle okyanusa açıldık. Koca bir okyanusta bir tek bizim tekne vardı. Yol boyunca büyüklüğünü tarif edemeyeceğim buz dağlarının yanından

geçtik. Bence buz dağları şekilleriyle renkleriyle olsun dünyanın en inanilmaz  ve eşsiz şeyleri. Şekilleri sanki tasarlanmış gibi. Buzdağlarından esinlenerek birçok bina tasarımı çıkabileceğini düşünüyorum. Bu esinlenmeyi daha önce yapmış mimarlar vardır eminim ki.











Bu sessizlikte etrafımıza dikkatlice  bakarak balina aradı.  Balinanın su pükürtmesini gördüğümüz an ona doğru yaklaştık. Bu durum ilk başlarda biraz ürkütücü olmuş olsa da sonradan alıştık.


Bu köyden başka bir köye geçtik. Bu köy daha da küçüktü. 400 kişiden oluşan bu köyde bir müze vardı. Geleneksel yaşam tarzlarının anlatıldığı bu müze de çok küçüktü.


Bir sonraki tekne turumuz İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra terk edilmiş bir amerikan üssüne doğru oldu. Uzun bir tekne yolculuğundan sonra çok büyük bir alana yayılmış amerikan üssüne ulaştık. Arkalarında ne varsa bırakıp gitmişler. Kamyonlar , yerleşim yerleri hala duruyordu. Bizden başka kimse yoktu. Orayı dollaşırken eski halini hayal ederk dolaştım. Metallerden yapılmış olan her şey paslanmıştı fakat o kadar sene geçmesine rağmen başka hiçbir bozulma yoktu.





                                                                             Köye döndüğümüzde eskiden bu prefabrike evler olmadan önce insanların nasıl yaşadığının bir örneğiğni görmeye gittik.  Yarısı zeminin içinde toprak ve taştan yapılmış bir ev. İçinde her yer fok kürküyle kaplı çünkü fokun derisi çok sıtan tutan bir şeymiş. İçeride ateş yakarak ısınıyorlarmış. Hiçbir pencere açıklığı olmadığı için içerisi çok karanlık.

Bu gezide insanların çok farklı yaşamlarını gördüm. İklim nedeniyle yaşadıkları zorlukları ve bu zorluklara nasıl adapte olduklarını
keşfettim. Doğa onları vahşi yaşama yöneltmiş. Kutup ayısı , balina ve fok vurarak yaşamlarını geçirmek zorundalar .Çünkü kışın her yer karlar altında kaldığında, deniz donduğunda yemek stokları olmuyor. Su bazı evlerde yok, bunun için çeşme yapmışlar, köyün ortaklaşa kullanabileceği tuvalet,çamaşır makineleri var.


Grönland gezim için unutulmaz bir deneyim oldu. İleride yok olucak buz dağlarını, buzulları görme şansım oldu. Ayrıca bizden ve herkesten çok daha farklı bir yaşam tarzını da keşfetmiş oldum.













16 Kasım 2013 Cumartesi

Reykjavik (5 Gün)


  
   Reykjavik, gezi stajım için inceleyeceğim ilk şehir. İzlanda'nın başkenti ve yeryüzünde kutup bölgesine en yakın başkenttir. Nüfusu ise  117.721dir.
 
   Yollarda giderken dikkatimi çeken ilk ve tek şey buranın topoğrafyası oldu. gittiğimiz yol boyunca her yer volkanik taştı ve hiçbir bitki örtüsü yoktu. Sanki uzayda bir gezegene gitmiş gibi hissettim.

        Blue Lagoon adlı jeotermal bir spaya uğradık . Buraya gelen suyu yol boyunca gördük. Tam bir doğa mucizesi. Elektrik santrali yapımında ortaya çıkan mucizevi bir su çevresine yapılan bir merkez. Bu bina doğal su kaynaklarına göre oluşturulmuş.Binanın duvarları öceden oluşturulmuş yani prefabrik. Aydınlatması ise derinlemesine düşünülerek suyun önemini ve özelliğini ortaya çıkaracak bir şekilde.




Tamamen doğanın yarattığı bir arazi de Blue Lagoon beni hiç de rahatsız etmedi. Bulunduğu araziye çok iyi adapte olduğunu düşünüyorum.

 

        Otelimiz Reykjavik'in çok merkezi bir yerindeydi. Zaten Reykjavik o kadar küçük bir yer ki yürüyerek şehrin merkezinde gezmek çok kolay ve çok keyifli.   Her bina birbiriyle uyum içinde. Küçük, dik çatılı hemen hemen aynı yükseklikteki binalardan oluşan bir şehir. Geleneksel çok yüksek olmayan binalara karşılık otelimiz oldukça yüksek bir binaydı. Yine de sokaklardaki sadeliği bozmayacak şekilde yapılmış olduğunu düşünüyorum. Gittiğimiz lokantalardan hediyelik eşyacılara kadar bütün merkezde evlerin ortak bir dili var. Binalar sokaklarda düz bir aks üzerinde sıralanmış.

     Binalarda dikkatimi çeken bir başka nokta da pencerelerin çokluğu oldu. Bu durumun İzlanda'nın ikliminden kaynaklandığını düşünüyorum. Hava genellikle karanlık ve yağışlı olduğundan olabildiğince ışık almak için camın saydamlığını kullanmış olabilirler. Ayrıca oranın insanlarıyla konuştuğumda iklim şartlarından dolayı insanlarında melankolik bir hal olduğunu öğrendim. Pencere kullanmalarının bir başka nedeni ise bu melankoliği kırmak olabilir diye düşünüyorum. Böylece insanlar dışarıyla daha fazla iletişimde olabilecekler. Sokaklardaki bu düzen gezerken daha da keyif veriyor. Evlerin sempatikliği bana sokaklarda sürekli gezme isteği verdi.

    
   


Otel odama çıktığımda ilk yaptığım şey pencereden etrafa bakmak oldu. Odamdan bile evler arasındaki uyumu görebiliyordum. Evlerin çatılarının hep bir örnek oluşu etkileyici bir görüntü oluşturmuş. Çatıların eğimlerinin fazla oluşunu İzlanda'daki iklime bağladım. Kar ve yağmuru uzaklaştırmak için olduğunu düşünmek pek de zor değil.

Reykjavik'e gitmeden önce görmek için sabırsızlandığım binayla sonunda karşılaştım. Harpa konser salonu ve konferans merkezi neredeyse her yerden görülebiliyordu.Bence  Reykjavik'in sadeliği içinde inanilmaz bir şekilde patlayan bir bina. Aslında Harpa limanı geliştirmek için yapılmış bir proje. İçeri girmeden önce bütün cephelerini dolaştım ve dondurucu havaya rağmen  uzun bir süre sadece binaya baktım. Bina insanı etrafında dolandırtıyor. Reykjavik'in melankolik havasına karşılık olağanüstü bir heyecan uyandırdığını düşünüyorum.

    Görsel etki açısından muhteşem olmasının yanında teknik açıdan çok çarpıcı bir bina. Bu bina Reykjavik'teki diğer yapılardan çok daha farklı olsa da detaylarında bu şehrin özellikleri gizli. Binanın tamamının oluştuğu altıgen cam formlar ,İzlanda'da yaygın biçimde bulunan kristalize bazalt sütunlarından esinlenilmiş.  Binanın her yerinden görülen yansımalar ise şehrin kalydoskopik yansımalarını oluşturuyormuş. Bu yansımalar her hareket ettiğimde , gündüz gece farklılıklarında sürekli değişiyor. Okyanusun,şehrin ve gökyüzünün yansımalarıyla bu değişiklikler daha da faklılaşıyor.  Camın doğal yansımalarına ek olarak da ana yerlere daha farklı yansımalar veren renkli paneller koymuşlar. Sürekli değişen bu renkli yansımalar şehrin diğer kısmının koyu renk ve gölgeli olmasınla ters bir durumda. Binayla şehir arasındaki bu zıtlıklar bence Harpa'yı Reykjavik için çok çarpıcı bir ikon haline getiriyor. Binanın etrafınfa bu nedenle başka hiçbir yapı yok.

 

 Harpa'nın kapısından girdiğiniz an etkilenmemek mümkün değil. Dışı ne kadar etkileyici ise içi de bir o kadar hatta daha bile fazla etkileyici. İçinin de tamamen cam olması beni etkileyen ilk özelliklerinden oldu. Ayrıca tavnların aynadan yapılmış olması mekana daha da fazla bir derinlik kazandırmış. içeride gezinirken kendinizi ve bütün mekanı tavandaki aynalardan takip edebiliyorsunuz. Ayna yapmalarının altındaki ideolojiyi tasarımcısı Elliasson şöyle anlatmış: ' Eğer hareket ettiğimde görüntüm değişiyorsa bina ve alan ona saygı duyuyormuş gibi hissediyorum.' Böylece insanların arasında bir bağ kurulmuş oluyor.



 Üst katlara çıkan geniş ve uzun merdivenler binanın iç tasarımının başka bir baskın özelliğiydi. Özellikle oturma yerlerinin merdivenle olan ilişkisi göz alıcıydı. Basamakları çıktıkça oturma yerlerinin genişlemeye başlaması bence sürekliliğin çok güzel bir örneği.

 
İçeride bazı tasarımlar sergileniyordu. Ayrıca binada çok güzel tasarımların eşyalarının satıldığı iki tane dükkan var.












Harpa Konser binasına doğru yürürken başbakanın evinin önünde geçtik. Çok sade ve merkezde bir ev.




Reykjavik'teki doğa harikalarını gezmeden olmazdı. Bunlardan ilki Gayzer. Magmanın yeryüzüne en yakın olduğu yer burası. Belirli aralıklarla su ısındığında  fışkırarak yeryüzüne  çıkıyor. İlk patlamadan izledikten sonra oradan ayrılamıyorusunuz. Bir tane daha diye diye saatlaerce gayzerin patlamasını izledik.


   








 Reykjavik'teki fay hattından da etkilenmemek mümkün değil. Bu hat Avrasya ve Amerika'yı birbirinden ayıran jeolojik bir hat ve İzlanda'nın ortasından geçiyor. Kafanızı bir tarafa çevirdiğinizde Amerika platosu görüyorsunuz. Bu hattı takip ederek uzun bir yol boyunca yürüdük.

















Gördüğüm bir sonraki doğa harikası ise Goðafoss adında  çok büyük bir şelale oldu. Bu şelale buzul sularıyla besleniyor bu yüzden çok güçlü bir şekilde akıyor.









Gezi Stajı



     Onbeş günlük heyecan dolu gezim Kopenhag havaalanıyla başlıyor. 3 saatlik uçuş sonrası , Reykjavik uçuşuna olan aramızda Kopenhag havaalanını gezme şansım oldu. Kopenhag havaalanı birçok ülkeye gitmek için aktarma yapılan ve havayolu şirketleri için ana bir merkez olduğu için çok büyük.  İskandinav ülkelerindeki en büyük havalimanı olup Avrupa'daki en eski uluslararası havalimanlarından biri.
 Uçaktan inip havaalanına adım attığım an havaalanı dikkatimi çekti çünkü yerler ahşap kaplamaydı ve bir havaalanı için çok şık duruyordu.Bunun üzerine bu havaalanının mimarisini inceledim. Danimarkalı sanatçı Jorn Larsen veHolm&Grut'un da aralarında bulunduğu mimarlık şirketleri tarafından yapılmış. Bir bölümü ise uçak kanadından esinlenmiş. Ayrıca Kopenhag havaalanı Avrupa'nın en iyi havaalanı seçilmiş.
Havaalanında yönünü kaybetmek imkansız değil çünkü gerçekten çok büyük ama bir yerden başka bir yere etrafı keyifle izleyerek gittim.
         Havaalanı turum bitti ve Kopenhagı göremeden geçen üç saatlik uçuş sonunda Reykjavik'e vardık.


Teknoloji Stajının Son günü




     Son günümüzde de yeni bir programa başladık. Sketchup diğer programlara göre daha kolay ve basit bir program. Mekan, bina modellemesi yapmak çok daha kolaydı. Programın içinde her türlü eşya veya aksesuarı bulabileceğimiz bir bölümü var. Örneğin masa , sandalye , ağaç... gibi şeyleri tasarladığımız modelimize istediğimiz şekilde ekleyebiliyoruz.
Bizden bir cafe tasarlamamızı istediler. Önce duvarları belirlemekle başladım. Mekanım iyice oluştuğunda ise o bölümden masaları ve cafem için gereken aksesuarları alarak mekanıma yerleştirdim.

Üçüncü gün


      3D Maxin ikinci gününde daha da geniş konulara giriş yaptık. Bu programın kendisinde pencere ve kapı secenkeleri de bulunuyor.Duvar yapımının nasıl olacağını öğrendik. Düz duvarı modelledikten sonra pencere ve kapı açıklı duvarları da modelledik. Açıklık yaparken detaylara çok önem vermemiz gerekti. Süpürgelikleri de kendimiz tasarlayıp yerleştirdik.

   Bu programın da çok yararlı olduğunu düşünüyorum. Çünkü modelleme konusunda çok geniş bir program.

3D MAX



    Bugün Autocad dışında 3D Max programına geçtik. 3D max çok daha geniş kapsamlı bir program. Üç boyutları modellemeler nasıl yapılır, bunun için hangi komutları kullanmamız gerekir gibi soruların cevaplarını öğrenmekle başladık. Herkes öğrendiği komutlar doğrultusunda modellemeler yaptı. Modify seçeneklerinden 'bend', 'twist' gibi komutları öğrendik. Bu komutlarla ortaya çıkan modellemenin çok daha fazla çeşidi ortaya çıkabiliyor. Profesyonel 3D Max modellerinib birsürü örneğini gördük ve gerçek mi değil mi söylemek neredeyse imkansız.

Teknoloji Stajının İlk Günü


   
   
    Teknoloji stajının ilk günü AutoCad programınla başladı. Autocad programında bilmemiz gerekenler ve  kısayollar hakkında  Tuğrul Hoca tarafından bilgilendirildik. Mimarlık hayatımızda çok gereken ve önemli bir program olacağı için dikkalice dinledim. Program hakkında öğrendiklerimizden sonra öğrendiklerimizi pekiştirmek için uygulama yaptık. Birsürü uygulamanın olduğu bir kağıt dağıtıldı. Bu uygulamaları yapmak için günün sonıuna kadar vakit verildi. İlk başta zorlansam da sonrada kolaylıkla yaptığım bu uygulamalr programı anlamamda çok yardımcı oldu.


Knauf Stajının Son Günü


 



    Bugün, ilk geldiğimizde de dikkatimi çeken üst kattaki duvar örneklerini hakkınmda açıklamayla başlandı. Tek tek küçük maketler üzerinden duvar örneklerini inceledik ve en belirgin özelliklerini öğrendik.
Aradan sonra bütün hafta içerisinde her grubun kendi içerisinde yaptığı çalışmaları yıkacağımızı öğrendik. Herkes eline sert bir alet aldı ve duvarları yıkmaya başladık. Tabiiki böyle bir yıkımdan sonra büyük bir temizlikle devam ettik. Duvar parçalarını kolilere koyduk , yerlerdeki minik parçaları süpürdük. Ve çalışma alanımızı yeni grup için hazırlanmış olarak bıraktık...

Dördüncü Gün




   Bugün duvarımızın tavanını bitirdik. Tavan için de aynı sistemi uyguladık. İlk önce tavan sınırlarının ölçülerini aldık. Aldığımız ölçülerle tavanın alçıpanellerinin yerleşeceği profilleri kestik. Profiller,aralıklarla çift taraflı bant yardımıyla yerleştirildi. Aralıkları ölçmeyle başlayarak alçıpanelleri hazırlamaya başladım. Rendeleme ve pahşalama işlemi de uyguladıktan sonra tavan için gereken alçıpaneller hazırdı. Herkes bir ucundan tutarak alçıpanelleri tavana vidaladık.

   Biz ilk bitiren grup olduk çünkü diğer grupların pencere ve kapı boşluğu yapması gerekiyordu. Bizimki ise düz duvar olduğu için onlara göre daha kolay bir uygulama oldu.